SAYFALAR

10 Ekim 2012 Çarşamba

YAKALANDIK

Bizim Karadeniz de her çeşit meyve yetişir. Yollarda kapılarda ağacın dallarında asılı durur. Kimsenin bilmediği, tanımadığı meyveler bile vardır. Sahipleri "Niçin kopardın, yedin?" diye kızmazlar. Koparıp yemezsen 'Neden yemiyorsun,?' diye kızarlar. Hatta kendileri toplayıp insana zorla verirler. Her halde bu davranışlar yöresel farklı davranışlardır.

Geçen sene Öce  Köyün den Cengiz Atagün'ün kızının düğünü için Balıkesir Akçay'a Eylül ayında bir gurup Öce'li ler birlikte gittik. Otele yerleştikten sonra saat 16.00-17.00  sıralarında kadınlı erkekli 15-20 kişi bu şirin yerleşim yerini dolaşmak için caddeye çıktık. Deniz solumuza gelecek şekilde düz uzun cadde de yürürken; Münir Bey ile ben etrafı daha iyi incelemek için bu topluluktan ayrıldık. Gezerken  tek katlı bir evin arka tarafında siyah meyveli, bir incir ağacı gördük. Münir Bey "Ya üstünde var, bir iki tane koparsak, diğer arkadaşlara sürpriz ederdik." dedi. Galiba bizim o tarafları sandı. Bende yanda ki yüksek duvarın üstüne çıktım ve alttan iki adet incir kopardım, Münir Bey e verdim. İki incir daha kopardım. Onlar avucumda dururken, Münir Bey de aşağıdan "Falan yerde de var, o nu da kopar." diye gösteriyordu. Açıkçası ben o inciri sevmem, Münir Bey de sevmez fakat 'üstünde topladık' diye diğer arkadaşlara gösterecektik. Yolun sol tarafından 50 yaşlarında bir adam "Hırsız vaar. Yakalayın" diye bağırarak bizim tarafa doğru koşuyordu. Ben önce bizim Öce'li arkadaşlar şaka yapıyorlar sandım. Yanına iki adam ve üç te bayan eklendiler, bizim tarafa doğru koşuyorlardı. Ben hırsızı görmek için sağa sola bakarken, doğruca yanımıza geldiler ve yerde ki arkadaşım Münir Beyi yakaladılar. Elinden iki inciri aldılar. "Bunlar kravatlı hırsızlar bırakmayın" diyorlardı. Ey Allahım şaka filan değildi. Gerçekten bizi 'hırsız' diye yakalamışlardı. Hem de incir çalarken.

Ben de elimde iki tane incir ile duvarın üstünden aşağı atladım. “Vay kaçıyor” falan deyip beni de yakaladılar ve incirleri elimden aldılar. O ilk koşan adam öbür lere anlatıyor. “Biri yukarı çıkmış, öbürü de aşağıdan eli ile gösteriyor ve incirleri çalıyorlardı. Bunları salmayın polis çağıracağım” diyordu. Benim soluğum kesildi, şoke oldum. Münir Bey cebinden bir sürü para çıkarmış “Ne hırsızı? Parasını verelim. Bizim hırsıza benzer bir yanımız var mı?” Diyordu. O sırada her şey gözümün önünden geçti. Yılların Başkomiseri incir çalarken suçüstü yakalanmıştı. Acaba meslek hayatımda bende böyle tırı vırı işlere bakıp adam yakalamış mıydım. Hırsızlık Büro Amirlik zamanlarımda belki olmuş muydu? Düşündüm. Her olay gözümün önünden geçti. Hayır hiç böyle bir şey olmamıştı. Baklava çalanı da yakalamadım. Ya getirip baklava yedirdim, yahut ta cebine 5-10 kuruş koyup yolladım. Acaba Gaziantep te yarım kilo baklava çalıp ta yakalanan o iki çocuk, iki sene hapislik cezasını böyle mi almışlardı.
Baktım çevreden de toplananlar oluyor. “Hiç yemedik. Topladığım dört inciri geri aldınız. Bir sepet incirin parasını vereyim ve bizi bırakın” dedim. Bizi yarım saat kadar uğraştırdıktan sonra bıraktılar. Bu olaydan habersiz önümüzde giden gurup arkadaşlarımıza yetişmek için hızlı hızlı yürürken, onlar arkamızdan hala bakıp bir şeyler diyorlardı. Kimseye anlatmayalım diye Münir Bey le sözleştik fakat dayanamadık,  gurubumuza yetişince birbirimizden kapa kapa anlattık. Ertesi gün korka korka gizlice Akçay'ı terk ettik.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder