Küçüklüğümden
beri kedileri çok severdim. O zamanlar bir kedim vardı. Ama onun adı yoktu. İki
yaşlarındayken yeni konuşmağa başladığım zamanlar 'hisi, hisi' diye çağırırdım onu. O daha yavruydu ve çok iyi arkadaşımdı. Annemle onun köyünde gittiğimiz
tanımadığım bir evde 'Al götür' demişlerdi ve yavruların içinde güçlükle
yakalamıştık. Yakalamağa çalışırken o, benim ellerimi hep tırmalamış, ısırmıştı. Çuvalın
içine koyup getirmiştik bizim eve.
İlk
zamanlar devamlı kaçmış ama sonraları bana alışmış, her zaman birlikte oynar,
hatta geceleri koynuma girer, yatağımda beraber uyur, hiç ayrılmazdık. O
uyurken 'pığ,puğ' diye sesler çıkarınca çok hoşuma gider ben de o seslerle
uykuya geçerdim. Yolda birlikte yürürken birileri kovalasa, gelir benim
kucağıma atlar, ben uzaksam o hızlı bir şekilde ağaçlara tırmanır, kendini
sağlama aldıktan sonra döner geri, telaşlı bir şekilde bakardı. Otların
başaklarını koparır onu yerlerde gezdirirdim ve o da hiç dayanamaz hemen onu
yakalamağa çalışırdı. Elimde ot olmasa da o sırt üstü yere yatar, elimi ön
ayaklarıyla tutar ağzına alır ısırır ve arka ayaklarıyla da yaralamadan hızlı
bir şekilde tırnaklardı. Sonraları o ne oldu bilmiyorum.
Emekli
olduktan sonra Azerbaycan-Bakü den bir kedi getirdi, büyük oğlum Murat. Yine
bir kedim daha oldu. O çok kibar ve güzel bir hanımefendiydi. Onun pasaportu ve
bir adı vardı 'SUSHİ'. Kendisi de adı olduğunu biliyordu. Çağırdığım zaman
nerde olursa olsun hemen yanıma gelirdi. Veya 'Mav, mav' diye cevap verir, bana
nerede olduğunu bildirirdi. Sushi da çok iyi arkadaşımdı. Ben ona sevdiğimi
belli ederdim, onu öperdim ama o beni sevdiğini pek belli etmezdi. Her zaman
gelip kucağıma çıkmaz. Hep uzak dururdu. Ben isterdim ki her zaman oynayalım,
ama hayır. O öyle yüz vermezdi bana. Sadece sabah saat altı sıralarında
yataktan kalktığım zaman kendi gelir kucağıma çıkar. Yarım saat kadar
hırlayarak o pamuk gibi başını bana sürer, beni sever, kendini de bana
sevdirirdi. Onunla her türlü oyunu oynardık.
Yanaklarından
ve çenesinin altından, boynundan öperdim. O da beni ısırır gibi yapar, elimi,
kolumu ağzına alır fakat asla ısırmazdı. Kesinlikle tırnaklarını çıkarıp zarar
vermez. Bazen patisini yumruk yapar bana öyle vururdu. Bayağı da ağır eli var,
acıtırdı. Eğer eve geldiğim zaman elimde market çantası varsa kendisine mutlaka
sevdiği bir şeyi aldığımı bilir. Ben o poşeti açana kadar yakamı bırakmaz. İlle
açtırır içine bakardı. Royal Conın mamadan başka mama yemezdi. Onu yediği zaman
dudaklarını yalayarak gelir benim gözlerimin içine bakar ve teşekkür ederdi.
Bilgisayar kullanırken üzerine oturduğum, açılır kapanır bir sandalye vardı
evimizde. Üstünde minder vardı ve bilgisayar kullanırken ona otururdum. Ben o
sandalyeye oturduğum zaman Sushi gidip gelip gözlerime bakar, bana bir şeyler
anlatmak ister fakat ben bir türlü anlayamazdım.
Bir gün o
sandalyede oturup bilgisayar ile uğraşırken yanıma geldi. Gözlerime bakarak
bağırdı fakat yine anlamadım. Sağ ön ayağıyla ayağımdan tuttu ve beni çekmeğe
başladı. Bir yere götürmek istiyor sandım ve yerimden kalktım. Öyle yapardı.
Bana bir şey göstereceği zaman tutar beni çekerdi. O önde ben arkada beraber
gider göstereceği şeyi gösterirdi. Bu sefer hiç bir yere götürmedi. Ben
sandalyeden kalkar kalkmaz boşalan sandalyeye atladı ve ben kızıp aşağı atmayım
diye de iki ön bacaklarını sandalyenin koluna sarıp kenetledi. Meğer sandalyeyi
sahiplenmiş, beni kaldırıp sandalyede kendisi yatacaktı. Yaptığı hareket çok
hoşuma gitti. Hemen yattığı yerde kafasını yukarı kaldırdım ve yine boynundan
öptüm. O beni hala itiyordu. Kaldırır diye uzaklaşmamı istiyordu. Bazen kendisi
yokken otursam dahi hemen gelir beni kaldırırdı ve kendisi aceleyle çıkar
yatardı. Zaten o sandalye daha artık onun oldu.
Balkondan
filan bakarken bahçede kuşları ve güvercinleri gördüğü zaman 'bıdı, bıdı, bıdı'
diye çenesini oynatır, kendi kendine bir şeyler konuşurdu. Bir akşam üzeri bir
muhabbet kuşu bağırarak havadan geldi balkonumuzun demirine kondu. Eşim kuşu
yakaladı ve biraz sevdikten sonra havaya atarak salıverdi. O sırada Sushi
yanımızda yoktu. İçerden sesimize hızla geldi ve eşimin kuşu saldığını görünce
ona saldırdı, ayaklarını kanatmıştı. Kuş yakalamağı çok istiyordu fakat bir
türlü beceremiyordu. Bazen askeriyenin uçakları bizim sitenin üstünden
geçerken, o uçağı kuş sanıyordu ve balkonda arka ayaklarının üzerine şaha
kalkıp öyle seyrediyordu.
Sushi çok
akıllı anlayışlı karşı beri anlaştığımız bir hayvandı. Bir yaramazlık yapacağı
zaman ‘Hayır Sushi.’ Dediğim zaman yapmazdı. ‘Hani Sushi?’ dediğim zaman
yakalamağa çalışırdı. Dışarı çıktığı zamanlar yakaladığı çekirge başka
canlıları da eve getirir, benim önümde bırakır. ‘Mağu, muğu’ diye sesler çıkarır
galiba nasıl yakaladığını bana anlatırdı. Kutuların içine girmek çok hoşuna
giderdi. Gördüğü her şeyi inceler bilgi sahibi olurdu. Eve bir misafir geldiği
zaman mutlaka gelir uzaktan bakar onu bir kontrol eder, sonra gider yatardı. Yalnız
bırakıp ta bir yere gittiğimiz zaman geri gelince evde bulamazdık. Hatta kayıp
oldu diye telaşa kapıldığımız da olurdu. Biraz arayıp çağırdıktan sonra bir
yerlerden usulca çıkar gelirdi. Bir gün takip ettik ki o yatak odasında örtünün
altına girip orada saklanıyormuş. Bir sefer de dolapların başına çıkmış orada
saklanmıştı.
Tatil
yapmak için denize giderken veya bir kaç günlüğüne bir yerlere giderken
yanımızda lazımlığıyla birlikte onu da götürürdük. O bize bakar aynen biz
yaptıklarımızı taklit ederdi. Biz yokken geldiğimiz zaman görürdük. Yorganın
altına girer, başını da dışarı çıkarır ve yastığa koyar adam gibi
yatardı.
İlk
zamanlar 'gider evi bulamaz, aç kalır, ölür' diye hiç bahçeye çıkarmazdık. Bir gün
bizden gizli balkondan atlayıp dışarı çıkmış. Bir daha geri dönmemişti. O akşam
komşularla birlikte her tarafı aradık. Hiç bir yerde bulamadık. Ertesi günde
akşam saatlerine kadar aradık, Sushi yoktu. Komşularımız bile onun için
ağladılar. Daha ertesi gün evimizin balkonundan bakarak acaba nereye gittiğini
düşünürken gördüm. Sitenin yol tarafından yukarı doğru telaşlı telaşlı
geliyordu. Balkondan Sushi diye bağırdım. O orada durdu ve yukarı bana doğru baktı
"Mağu, muğu, maw, muw" diye uzun uzadıya yine bir şeyler anlattı.
Başına neler geldiğini kendi dilince bana anlattı fakat ben anlayamadım. Galiba
Sitenin önüne gelen arabalardan birinin içine girip bir yerlere gidebildi ve sonra
da geri zor gelebildi. Bana onu anlatmış olabilirdi.
Sushi
evden bir daha kaçtı. O zaman üç dört gün bulamadık. Yine her tarafta aradık.
Mahalle de bütün çocuklara duyurduk ve resmini dağıttık. Bulana 100 Dolar
verecektik. Mahallenin çocukları 100 dolar alabilmek için Sushiye benzer bir
çok kedi getirdiler. Ama o yok. Bulamadık. Dördüncü gün evimizin arka tarafında
yangın merdiveni boşluğunda Susshiyi baygın buldum. Yaralıydı ve kuyruğunun
yarısı yoktu. Elime aldım ve hemen Veterinere götürdüm. Ameliyat ettiler, boynuna
boyunluk taktılar. O boyunluğu hiç sevmiyordu. On on beş gün sonra iyileşince
boyunluğu çıkardığım zaman, o ön patileri ile boyunluğa bir kaç defa vurmuş,
tırnaklarıyla delmişti. Sushiyi ya sokak kedileri veya köpekler yaralamıştı.
Onun için daha bahçeye hiç bırakmıyorduk.
Bir gün
evin arka balkonunu temizlerken Sushi de yanımızda sinekleri yakalamağa
çalışıyordu. Birden balkondan aşağı atladı ve ağaçların arasından hızlı bir
şekilde koşmağa başladı. O dışarı çıkmağı çok seviyordu. Bizi bir telaş aldı ve
Hanım da Ben de, "Hayır Shuşi. Geri dön. Gitme. Kayıp olacaksın" diye
arkasından bağırıyorduk. Onun biz görürken ilk defa bahçeye çıkışıydı. Biz daha
hiç gelmez diye düşünüyorduk. Shuşi düşüncemizi anlamış olacak ki, ta ilerde
olduğu yerde durdu. Geri döndü, bize baktı baktı ve koşarak balkonun altına
geldi. Yerden zıpladığı gibi balkon demirlerine tutunarak içeri girdi. Bize ne
anlattıysa "Mau, mavu, mauuuu" diye hızlı hızlı yine bir şeyler daha
söyledi. Dili yok ya galiba geri geleceğini bize o şekilde anlattı. Yakalayıp
sevmek istedim, yakalayamadım. Tekrar aynı yerden atlayarak çıktı gitti.
O günden
sonra her gün yarım saat kadar çıkar dışarıda gezer, ot yer ve geri gelirdi.
Sonraları yaşlandığı için artık balkon demirlerine atlayıp tutunamıyordu. Ben
onu kapıdan çıkarıp, kapıdan içeri alıyordum. Bir zaman sonra Sushi dışarıdan
geldi öyle telaşlı telaşlı kendi diliyle bana yine bana bir şeyler anlattı.
Anladım, bir şikayeti vardı fakat ne? Ertesi gün kapıyı açtım ve dışarı
çıkmasını istedim. O gitmedi. Gözlerime bakıyordu. Yalnız gitmek istemiyordu.
Birlikte çıktık. Ben yanındayken O bahçede oturdu ve otları koparıp yemeğe
başladı. Yandan üç tane sokak kedileri koşarak yanına geldiler ve ona saldırdılar.
O kedileri kovdum. Sushi de benden arkalanınca arkalarından kovaladı. O günden
sonra da dışarı hep birlikte çıktık. Biz ikimiz birbirimizi anlıyor, çok iyi
bir şekilde anlaşıyorduk. Onu bilmem, fakat ben onu çok seviyordum.
Sushi bir
zaman sonra topallamağa başladı. Biraz uğraştıktan sonra yakaladım ve ayağına
bakınca anladım. Ön bacağının birinde tırnağı ters dönmüş, etine batmıştı. Ne
kadar uğraştıysam bana elletmedi. Kıyametler kopardı. Her tarafımı tırmaladı.
Ben de kendisine biraz bağırdım ve öyle küs Kızımla birlikte veterinere
götürdük. Orada da herkese saldırdı. Bir türlü ayağını tutturmuyordu. Havlulara
sardılar ve zorla, bin meşakkatle o etine batan tırnağını kestiler. Ayağı
iyileşti. Topallaması geçti. Beş altı ay kadar geçtikten sonra tekrar aynı
ayağı topallamağa başladı. Ben, o yine kıyametler koparacağını bildiğim için,
öyle korka korka yakaladım. Kucağıma aldım ve ayağını tutunca, hiç ses
çıkarmadı. Başını öbür tarafa doğru çevirdi ve o topalladığı ayağını bana
uzattı. Kendisi ayağının ve benim tarafıma hiç bakmıyor öylece dinliyordu. Yine
tırnak uzamış etine batmıştı. Makasla etine batan tırnağını kestik ve ayağı
iyileşti.
Torunlarım
geldikleri zaman onları kucağıma alıp sevmem çok ağırına giderdi. Onların
yanında hiç yerinden kalkıp yanıma da gelmezdi. Yerinde yatar sadece gözleriyle
takip ederdi. Torunlarımla ilgilenmemi hiç istemiyordu. Hem de evimiz de onun
en çok sevdiği Kızım Yeşim'in düğünü olmuş o da evden gitmişti. Onu da hiç
hazmedememişti. Sushi onları hep dert edip içine atıyordu. Ben halinden
anlıyordum fakat intihar edeceğini hiç düşünmüyordum.
Bir sabah
yine her zaman olduğu gibi bahçeye birlikte çıkıyorduk. Kapının üstünde durdu.
Geri döndü ve yine bana "Mavu, mau, mavu" diye bir şeyler anlattı. Ön
ayaklarını havaya kaldırıp işaretler etti. Daha önce hiç öyle etmezdi. Anlaşılan
bana vedalaştı. Dışarı çıktık. Ben yola arabanın yanına kadar gittim. Siteye,
içeri getirip park edecektim. O zaten benim arabamı tanıyordu. Kapısını açtığım
zaman, gelir, içine girer, kurulur ayaklarını da uzatır ve dışarıları seyreder,
öyle gezerdik. Bu sefer hiç öyle yapmadı. Benim peşimden gelip arabaya
binmediği gibi, arabanın yanına da hiç gelmedi. Oradan geçmekte olan kara büyük
bir köpeğin birden önüne atlayıp ona saldırdı ve ben yanlarına koşana kadar o intihar
etti. Olay beni çok etkiledi.