SAYFALAR

29 Eylül 2013 Pazar

ÇOK KORKMUŞ

1985 yılı Ankara Hırsızlık Bürosu. Yakalanan bir hırsız Aktepe de bir adreste gece kondu evinde hırsızlık yaptığını söyledi. Hırsızı Ekip arabamıza aldık ve birlikte bu yere gittik evi gösterdi ve ve yer gösterme işlemlerini yaptık. Ertesi günde gelip çalınan altınlarını getirip teslim ettik. Evde sadece bayanlar vardı. Anne kız kalıyorlardı. Kadının eşi Almanya da çalışıyor, buraya arada bir geliyordu. Kadın üç çocuğu ile birlikte bu evde yaşıyorlardı.

Biz tutanaklar tutarken bayan bir ruhsat ile birlikte bir tabanca parçaları getirdi ve "Ağabey bu tabancayı akrabamız olan bir polis parçaladı, yağladı, bakım yaptı fakat geri takamadı. Sen yapabilir misin?" dedi. Tabanca yeni model Fransız Onlusuydu ve o zamanlar o tabancaya ruhsat almak imkansızdı. Ruhsata baktım başka bir tabanca, Kırıkkale tabancasına ait bir ruhsattı. Tabancayı monte ettim, kendisine verdim ve "Eğer başkaları yakalarsa başına iş açılır. Bu ruhsat, bu tabancaya ait değil. Elinde ki silah kaçaktır. Şimdi ben yakalamam lazım fakat sen burada yalnız başına kalıyorsun. Onun için vicdanım el vermiyor, yakalamıyorum. Götür silahı sakla." dedim. Biz oradan ayrılıp başka yerlerde tekrar yer göstermelere devam ettik.

Bir yıl kadar sonra bir gün bir adam Hırsızlık Bürosuna gelmiş, orada arkadaşlardan beni soruyordu. Onlarda kimsin? Ne yapacaksın? gibi sorular soruyorlardı. Adamın yanına gittim. Hiç görmemiş tanımıyordum. "Benim kardeşim. Sen kimsin? Komiser Recep'i neden arıyorsun?" diye sordum. Bana o bir yıl önceki Aktepe de bayanlarla olan olayı anlattı ve kendisi bayanın eşi olduğunu, Almanya'dan izinli geldiğini söyledi ve beni evine davet etti. Ben de kabul ettim ve evine gittik. Hanımı ve çocukları yemekler hazırlamışlardı. Yedik içtik. Bana iki tane tabanca ve iki tane de ruhsat gösterdi. Yanı o bir yıl önce bıraktığım tabanca ruhsatlı imiş. Sadece ruhsatlar değiştirilmiş, bana başka ruhsat gösterilmiş. Mesele anlaşıldı ve oh vicdanen de rahatladım.

Fakat bir yıl kadar önce, ben silahı monte ettiğim zaman, kadına silah kaçaktır dediğim için neler olmuş kadın anlatıyor.
"Ağabey sen silah ruhsatsız dedin ve gittin. O gece iki minibüs dolusu resmi polisler geldiler. Bizim kapıları hep sardılar. Resmi bir polis arabası tam kapımızın önüne geldi durdu. Biz içerde tır tır titredik. Bizim kapıdan geçtiler. Hemen bitişiğimiz deki eve girdiler. Yarım saat kadar eğleştikten sonra çıkıp buralarda dolandılar ve gittiler. Beni yakalamaları için senin gönderdiğini sandım. Evi şaşırdılar geri gelecekler diye düşündüm. Silahı kömürlükte sakladım olmadı. Tuvalete sakladım olmadı. Döşemeden bir tahta söktüm onun altında sakladım. O gece sabaha kadar korkudan çoluk çocuk hiç yatmadık. Ertesi gün o polislerin girdiği evden polislerin niçin geldiklerini sorduk, öğrendik te, bir nebze rahatladık." dedi.

'Suçluluk duygusu' budur işte. Polis belki seni yakalayamaz, ondan kaçarsın ama sen kendinden kendi vicdanından kurtulup kaçamazsın. Bir yıl sonra izine gelen eşine aynen bu olanları anlatmış. Eşi de bizlere teşekkür etmek için hem de bir tanışmak için Şubeye gelip beni aramış. Ben olayı unuttuğum halde eşi bana hatırlattı ve olay da açıklığa kavuştu.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder