SAYFALAR

24 Eylül 2013 Salı

RÜŞVET VERDİLER

Bana rüşvet te verdiler.

1974 yılında İzmir Gürçeşme Polis Okulunda altı aylık bir eğitimden sonra polis olduk. Okulda çok değerli hocalarımız, çok güzel dersler anlattılar. 140 a yakın biz polisleri yetiştirdiler ve Türkiye'nin çeşitli illerinde görevler yapmak üzere kadrolara yolladılar. 

Fakat uygulamaların öğrettiklerinden çok farklı olduğunu kadrolara gittikten sonra öğrendik. Birbirlerine pek uymazlar.

Bilhassa polislikte çok farklıdır. Öyle bir zaman gelir ki her şey biter. Kanun, hakim, savcı, avukat, hepsi sen olursun. İşte o zaman kendi inisiyatifini kullanacaksın. Ve sen devletin, milletin, bu vatanın polisi olduğunu hiç bir zaman unutmayacaksın. Her ne pahasına olursa olsun tarafsız olarak delilleri ortaya çıkarıp, adaleti sağlayacaksın. Adaletin ilk basamağı karakoldur. Yanı polistir. Hiç bir zaman hissi davranıp veya o an ki bazı çıkarlar için zalimin garibanı ezmesine fırsat vermeyeceksin. Çünkü ADALET her zaman herkese lazım ve yaşamın ana temellerinden biridir.

Poliste en nihayet insandır. İlle ki etkilendiği olaylar olur. Hata da yapabilir fakat tarafların ortasında tarafsız olacak ve delilleri her iki taraf için de toplayacak. Vatandaş darda kaldığı zaman onun yardımına koşacak. Görevini tam olarak yapan bir polisin HIZIR dan hiç farkı yoktur. Çünkü polis haksızlığa uğrayanlar için vardır. Çünkü polis çaresizler için vardır. 

Yalnız şunu da unutmayacak; görevde karşılaştığı olayları iş yerinde bırakıp eve öyle gitmesi gerekir. Karşılaştığı olayları izinli günlerinde evine taşımayacak. Eğer taşırsa aile hayatı ve kendi hayatı zora girer. Çünkü polis öyle olaylarla karşılaşır ki, bırakın görevli zamanını, emekli olduktan sonra da düşünürse yaşamı yine de zora girer.

Benim de polislik hayatımda etkilendiğim olayların sayısı çok fazladır, fakat etki altına kaldığım olay pek azdır. İşte etki altına kaldığım olaylardan bir tanesi;

Daha bir haftalık kadar bir polistim. Adana Bağlar Karakolunda görev yapıyordum. Akşam üzeri Karakola bir bayan geldi. Kızını kaçırmışlar. Çok ağlıyordu. Benim de şahit olduğum ilk polisiye olaylardan biriydi. Kadına Cumhuriyet Baş Savcılığına gitmesini ve dilekçe vermesini söylediler. Kadın karakoldan ağlayarak çıktı gitti. Çaresizdi. Belkide parası da yoktu. Yok takibi şikayete bağlı suçlar mış ta, önce Savcılığa dilekçe vermesi gerekirmiş te.

Biz gündüz çalışanlar görevi gece gurubuna devrederek saat 20.00 de istirahata ayrıldık. Ziya Paşa Mahallesinde ki tek odalı bekar evime yürüyerek giderken, Mahfesığmaz köprüsünün ayağında aynı kadını gördüm. Adliyeye gitmek için dolmuş bekliyordu galiba. Yanına yaklaştım ve eline 10 tl tutturarak, “Taksi ile git ve gel teyze, zaman geçmesin” dedim. Çünkü bazı olaylarda tehirinde mazeret olabilir. Bir an önce sıcağı sıcağına yapılması gerekir. Kadın hiç konuşmadı. Gözlerime baktı ve parayı da avucunun içine aldı. Biraz geçtikten sonra dönüp bakınca kadın avucunu açmış paraya bakıyor ve ağlıyordu. Ben de olduğum yerde çok duygulandım. Çaresizliği herkes bilmez, çaresiz kalanlar bilir.

Ertesi gün tekrar göreve gelince gördüm, Savcılık şikayet dilekçesini Bağlar Karakoluna yanı bizim karakola havale etmişti. Erzurumlu Mukayit Polis Memuru Ersin kadının ifadesini almış ve Savcılıktan gelen dilekçe ile birlikte bir dosya oluşturmuştu. Merakımdan her şeyi takip ediyor yakından inceliyordum. Hele bu olay beni çok etkilemiş, ne olacak diye sonucunu merak ediyordum.

Her şey yazılıp çizildikten sonra Polis Ersin’e sordum "Ne olacak şimdi Ağabey?" dedim. O bir eliyle bıyıkları ile oynayarak "Şubeye yollayacağız. Hem bu işler göründüğü gibi olmaz. Belki de kadın kızını satıyordu, kız sermayesiydi, şimdi gidince öyle diyor." Dedi. Halbuki o kadının sermayesi olsa öyle fakir gariban mı olurdu? Evrakı Şubeye yolladılar. Ertesi gün kadın tekrar karakola geldi, bir isim veriyor. "Karataş ta filan köydedirler. Namusunuzun bahtına düşmüşüm. Kızım daha küçüktür. Onu kötü yola düşürecekler. Ne olur? Onu bulun ve kurtarın." diye yalvarıyordu. Dört beş gün geçti ses seda yok. Yanı kız bulunamadı. Kızın annesi kadın her gün bir adliyeye bir de karakola gelip gidip ağlayarak bulunması için yalvarıyordu. 

Bir sabah gece görevinden erken ayrıldım. Yanı anlayacağınız görevi terk ettim. Ceza karşılığı meslekten ihraç. Devriye arkadaşım Pütürgeli Mustafa'ya işim olduğunu erken gitmem gerektiğini ve soran olursa idare etmesini söyleyerek 2-3 saat erken eve gittim. Sivil elbiselerimi giydim. Sabahtan Karataş ın Kırhasan Köyüne dolmuşla ve yarı yolu on beş dakika kadar yaya yürüyerek gittim. Çünkü kadın kızının ve kaçıranların orada olduklarını söylüyordu.

Kırhasan Köyünde kadının ihbarda bulunduğu evi buldum. Küçük normal bir köy eviydi. Sabahın erken saatlerinde kapıyı çalar çalmaz hemen kapı açıldı. İçeriden kapıyı açan genç bir delikanlıydı. Belden yukarısı çıplak, sol tarafından etinin üstüne çıplak sokulmuş bir Dokuzlu Belçika tabanca kabzesi görünüyordu. Genç beni görünce birden şaşırdı kaldı ve kapıyı geri kapatmak istedi. Engel oldum ve polis olduğumu söyleyerek tabancamı çektim. “Kaldır ellerini.” Dedim ve o bocalamada hemen sol elimle belinden tabancasını çekip aldım. İkimiz birlikte içeri girerken gence kelepçe taktım. İçeride bazı sorular sorarken kapıya ‘tak tak’ diye dışarıdan tekrar vurdular. Kapıyı bu sefer ben açtım ve bir genç te dışarıdan geldi. Üzerini aradım silah yoktu. Onu da yakaladım. Zaten yer değişeceklermiş, içerde ki genç, o geleni beklediği için, beni o sanıp, kapıyı hemen onun için açmış.

İkisine de kazasız belasız bir kelepçe vurdum. Hemen muhtarı çağırttım. Kız yataktaydı, yatıyordu, onu da kaldırdık. Beni görünce ve polis olduğumu anlayınca ayaklarıma sarıldı. "Beni anneme götür, ağabey" diyordu. Muhtar bana çok yardımcı oldu. Arada bir oraya toplanan köylüler bana soruyorlardı; “Polisler en az iki kişi görev yaparlar. Sen neden yalnızsın?” diye. “Hepsi yolda bekliyorlar. Bir kısmı da çevrede.” Dedim ve bir traktör tutarak muhtarın da yardımı ile iki sanıkla kızı, muhtarla birlikte öğlene doğru Bağlar Karakoluna getirdik.

Bu bir infial oldu. "Amerikan Özel Dedektifleri gibi görev yaptın. Sen suç işledin." dediler. Ben zaten suç işlediğimi biliyordum. Her şeyi göze alarak kadına acıdığım için gittim. Yanı hissi davrandım. Allahtan her şey yolunda gitti de başıma bela almadım. Bu ve bundan sonra ki buna benzer olaylarda şahit oldum ki, vicdanen doğru bildiğini yaparsan hiç bir şey olmuyor. Düşünün bir çatışma olsaydı ve ben sağ kurtulsaydım kendimi kanunların elinden kurtaramaz, hapislerde çürürdüm. Fakat Allah yüzüme baktı ve hiç bir olay olmadı.

Sanık ve müşteki taraftarları, gazeteciler, amirler, polisler karakolu doldurdular. Kızın annesi gazetecinin birine "Hangi polis yakalamış?" diye beni sordu ve o kalabalıkta, karakolda avucunun içinde bana bir şeyler uzatıp duruyordu. Ben de kendisinin yanıma yaklaşmasına izin vermiyordum. Bir ara birden bire yanıma gelerek giydiğim dar kot pantolonumun cebine elini zorla soktu ve hemen çıkarıp yanımdan uzaklaştı. Ben de daha bir şey diyemedim. Cebime bir şeyler koyduğu kesindi. Zaten bakıldığı zaman  paranın kalıbı dışarıdan fark ediliyordu. Çevreme bir baktım ki herkes beni seyrediyorlar ve bıyık altından da gülüyorlardı. Utancımdan yerin dibine indim. Asayiş Şube Müdürü Adil Bey, Yardımcısı Emniyet Amiri Sami Bey, Karakol Amiri Başkomiser Yavuz Bey ve gazeteciler, herkes bana bakıyorlardı. Bekçi başı Okkeş Dayı bir çalım edip yanımdan geçti ve alçak sesle "Al al, o sana helal dir. Hem de kursağına değsin. Lazoğli" dedi.

Sonra tuvalette baktım; bir yüz lira, dört tane de on lira iç içe katlanmış ve kadın cebime toplam 140 tl koymuştu. Durumları müsait olsa belki o parayı yerdim. Veya daha fazlasını kendisi bana verirdi. Kadının kocası ölmüş, bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri filan satarak geçinmeğe çalışıyorlarmış. Çok fakir oldukları hallerinden belliydi. Ertesi gün hemşerisi olan Polis arkadaş Mustafa ile haber yollayarak kendisini karakola çağırdım ve parayı zorla geri verdim. Kadın ağlayarak yürüye yürüye evine gitti. 

Her hafta yeşil soğan, maydanoz, marul v.s poşete koyar ben almayacağımı bildiği için, karakolda olmadığım zaman, benim için Karakola bırakırdı. Ben Karakoldan tayın olup Cinayet Masasına gittikten sonra da kadının haberi olmadığı için o hala daha bu sebzeleri benim için karakola bıraktığını karakolda ki arkadaşlarım söylerdi.

Uzun bir zaman sonra Asayiş Şube Müdürü "Recep o kadın o zaman sana kaç lira vermişti? Öyle tahmin ediyorum ki sen o parayı yemedin, geri iade ettin galiba." diye sordu.

Olay Adliyeye intikal ettirildi. Kızı kaçıranlar 'zorla kız kaçırmak, küçük yaşta birini alıkoymak ve 6136 Sayılı Kanuna Muhalefet' suçlarından tutuklandılar. Kız annesine teslim edildi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder