SAYFALAR

13 Eylül 2013 Cuma

SELAM

Eskiden Adana Emniyet Müdürlüğü Vilayet adı ile tanınan Eski Valilik yanında bir birine dikey, küçük iki binadan müteşekkil taş binalardı. Osmanlı İmparatorluğu zamanında polis okulu olarak yaptırılmış, Cumhuriyet döneminde Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılıyorlardı. Küçük fakat çok sağlam bir yapıya sahiptiler. Sağ taraf binanın alt katında Siyasi Şube Müdürlüğü ve Pasaport Şube Müdürlükleri vardı. Üst katta Özel Kalem Amirliği, Baş Müdürün makamı ve Sağlı sollu Baş Müdür Yardımcılarının makam odaları vardı. Tam karşımıza gelen diğer binada Asayiş, Personel ve İkmal Şube Müdürlükleri vardı.

Bu binanın alt kat sol tarafı arşiv. Sağ taraf Teknik Büro Amirliği ve dışarıda kulübede iki gece bekçisinin çalıştırdığı küçük bir çay ocağı vardı. Bu çay ocağının tam kapısında da 'KORELİ' diye tanınan kimsesiz bir Kore gazisi olan ayakkabı boyacısı bulunur, genelde boya parası ve polislerin yaptıkları yardımlarla geçinip giderdi. Merdivenleri çıkıp girişe göre sol tarafta en sonda karşılıklı Cinayet ve Hırsızlık Büro Amirlikleri ki daha sonra beş altı yıl burada Cinayet Masasında çalıştım. Peşinden Mali ve Narkotik Büro Amirlikleri bulunurdu. Sağ tarafta Asayiş Şube Müdürü ve Asayiş Ekipler Amirliği vardı. Tekrar merdivenlerden bir üste çıkınca orta katta boylu boyunca yine uzun bir hol ve bankolarla ayrılmış uzun bir salon bulunurdu. Bu salonda masalarda oturan 20-25 polis memurları bulunurdu. Sağ taraf Asayiş Şube Müdürlüğünün İdari Bürosu, sol taraf ise Personel Şube Müdürlüğünün İdari Bürolarıydı. Burada masalarda oturan Asayiş ve Personel şubelere ait resmi polis memurları ve tam ortalarında ki bir masada oturan birer amirleri teşkilat mensuplarına hizmet verirler, her iki şube de buradan idare edilirlerdi. Salonun tam ortasında kış aylarında büyük bir varilden özel yapılmış soba yanar ve her iki idari büro da bu sobadan ortak ısınırlardı. En üst katta da Personel Şube Müdürü makamı vardı.

Adana Emniyet Müdürlüğünün diğer birimleri her bölgede ki karakollar ve bu karakollarda çalışan 50-60 civarında birer başkomiser, komiser, komiser yardımcısı ve polis memurlarından ibaretti. Bir karakolda bir suça el konulduğu zaman tarafların hepsi toparlanır, ifadeler alınır, varsa bütün deliller eklenir, bir 'FEZLEKE' veya 'SUÇ ÜSTÜ' tutanağı tutularak olay adli mercilere intikal ettirilirdi. Suçlu ve evrakları adliyeye götüren memurlar önce Asayiş Şube Müdürlüğü İdari Büro Amirliğine uğrayarak kayıt yaptırır, ceraim numarası alırlardı. Veya bir evrak başka birimlere gönderilecekse yine önce burada yanı İdari Büroda kayıt yaptırılırdı.

Bağlar Karakolunda ki altı aylık polisliğimin ilk günlerinde bir kavga olayının evrakları hazırlanmış. Olayı Suçüstü Savcılığına intikal ettirecektik. Karakol Yazıcısı Ersin Terzi evrakları tekamül ettirdikten sonra Karakol Amiri Yavuz Bey imzaladı ve iki suçlu ile evrakları benim gibi on günlük Polis Memuru olan Trabzonlu Ali Kemal Bozlar'a teslim ederek Cumhuriyet Savcılığına götürmemiz istendi. Evraklar arkadaşım Ali Kemal'in elinde bende elleri kelepçeli iki suçluya refakat ediyordum. Bir taksi durdurarak Bağlar Karakolundan yukarıda anlattığım Adana Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube, İdari Büroya gittik. Kış ayları olduğu için o tarif ettiğim varil sobada tam ortada yanıyor her tarafı ısıtıyor arada bir de içinden 'çat çut' diye sesler geliyordu. Bizler yeni olduğumuz için kimseyi tanımıyorduk. Suçlular aramızda, şapkamız elimizde merdivenlerden çıkıp uzun koridorda bir kaç adım ilerledikten sonra ben suçlularla birlikte koridorda bankonun kapılı girişi önünde bekledim. Arkadaşım Ali Kemal giriş yerinin kapağını kaldırarak içeri girdi ve orada ki bu evrakları kayıt edecek olan Polis Memuruna yüksek sesle; "Devrem şunu bir filim et te biz adliyeye gidelim." dedi. Yalnız o sırada fark ettim, burada olağan üstü bir hal vardı. Çünkü resmi sivil bütün amir ve memurlar ayakta bekliyorlar, hiç kimse konuşmuyor, sadece iri yarı, oldukça yaşlı sivil bir adam oturuyor ve hayretle bizi süzüyordu. Yine bir sivilde yanında oturuyordu. Bir memur oturduğu yerde, o oturan adamların yanında alel acele bir şeyler yazıyor, bir komiser de bir kayıt defterini karıştırıp duruyordu.

Bu sırada da orada bulunan herkes bize bakıyorlardı. O zamana kadar da kimseden en ufak bir ses çıkmıyordu. Oturan adamlardan biri bize; "Siz memur musunuz, soytarı mısınız? Bu ne biçim polislik?" diye bağırdı. Arkadaşım Ali Kemal "Resmi elbiseli polisleriz. Görmüyor musun? Siz kimsiniz? Bize hakaret edemez siniz" dedi. 

Oranın havası birden değişti ve o adam konuştukça biz de cevap vermek mecburiyetinde kaldık. Ben değil de adam genelde Ali Kemal'i hedef aldığından genelde cevapları da Ali Kemal bağırarak veriyordu. Komiser arkadan o adam görmediği gibi bize vaz geçmemiz için işaretler ediyordu. 

Adam yerinden fırladı kalktı ve daha bir sürü şeyler söylüyor, bir taraftan da arkadaşım Ali Kemal'in  üzerine yürüyordu. İlk etapta arkadaşımda onun üzerine yürüdü. Suçluları bankonun önünde başıboş bıraktım ve bende içeri girerek aralarına girdim. Arkadaşım Ali Kemal'ın ağzını kapatıp dışarı çıkarmak istedim. Çıkaramadım. Baktım kimse laf dinlemiyor, onları baş başa bırakarak tekrar dışarı, geri suçluların yanına geldim. 

Artık o adam vurmak için arkadaşım Ali Kemal'ın üzerine yürüyor, arkadaşım Ali Kemal de geri geri kaçıyordu. "Efendim ben sizleri tanımıyorum. Ne yaptım ki beni dövmek istiyorsunuz?" diye o adama soruyordu. Ali Kemal de adamın tehlikeli olduğunu anlamış elinden kaçıp kurtulmak istiyor, bu yüzdende yalvarırcasına hep alttan alıyordu. Ortada ki yanmakta olan büyük varil sobayı adamla kendi arasına alıyor, adamın kendisine yaklaşmasını engelliyor, sobanın etrafında dönüp duruyorlardı. 

Ben de anladım, bu adam çok büyük bir adam "Efendim suçumuz nedir? Biz evrak sevk ettirmek istedik. Adliyeye gideceğiz. Onun için buraya geldik. Daha beş on günlük polis memurlarıyız. Eğer bir hata işlediysek özür dileriz. Bizi af edin." dedim. Adam bana döndü; "Siz teşkilatımızda 'selam nedir' Duymadınız mı? Laubalı bir şekilde 'bunu bir filim et' demek, hangi polise yakışır he?" dedi. Ali Kemal adamın önünde geri geri kaçarken birden şapkasını başına taktı ve "Efendim bütün bunlar bir selamdan sebep mi oluyor? Al sana bir selam! İki selam. üç selam" diyerek üst üste üç defa eli ile selam verdi ve kendisini salondan dışarı atarak merdivenlerden indi kaçtı gitti. Ben de bankonun üzerinden uzanarak kavga esnasında masanın üzerinde duran bize ait Savcılık evraklarını alıp merdivenlerden kaçarken bir memur yollayıp geri çağırttılar. 

Adam küplere biniyordu. Hiç kimsede ne kötülük ne iyiliğimize hiç bir şey söylemiyorlardı. Kemal sırra kadem bastı o artık yok, kaçtı. Geride ben yalnız kaldım. O sırada kendisini orada tanıdığım ve sonradan Asayiş Şube Müdürü olduğunu öğrendiğim Adil Yazıcıoğlu "Sayın Müdürüm çocuklar daha yenidirler. Onları bağışlayın." deyip yatıştırmağa çalışıyordu.

Evrakları kayıt ettiler ve suçluları alarak aşağı indim. Ali Kemal aşağıda beni bekliyordu. Adliyeye intikal ettikten sonra karakola gittik. Bir kaç gün korkuyla bekledik fakat hiç bir şey yapmadılar.

Meğer kendisi Baş Müdür Nihat Bey miş. Bir olayı incelemek için orada bulunuyormuş. Ondan sonra o yerin alt katında Cinayet Masasında çalışırken her gün o adam yine gelecek ve karşılaşacağım diye korkuyordum. Az kalsın bizlere dünyayı iğnenin deliğinden seyrettirecekti. Hepsine saygılar, hürmetler...Dünyanın en iyi insanları!  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder