Yıl 1979 İsveç Stockholm Brezilya Büyükelçiliği;
Dış ülke elçiliklerde görev yapanlar bilir, Büyükelçiler Elçiliklerinde
başka ülke elçileri ile tanışmak ve birbirleriyle kaynaşmak için resepsiyon
dedikleri kokteyl gibi aparat içki filan içtikleri bir gün tertip ederler ve bütün dünya elçilerini 15-20 günde bir davet eder, hepsi birlikte olurlar. Biz korumalar ve oto şoförleri
içeri salona girmez, elçilik bahçesinde açık havada veya kapalı yerde bekler, kendi aralarımızda
diğer ülke elçilik görevlileri arasında iletişim kurmağa çalışır o anları birlikte
geçirirdik.
Bizim şoförümüz Ündal isminde, bir suçtan dolayı Polis Akademisinden kovulmuş, birkaç yıl önce İsveç’e
kaçak işçi olarak gitmiş, orada Finli bir kızla evlenmiş ve İsveç vatandaşı olmuş, 40-45 yaşlarında Ankara lı bir arkadaştı. Daha önceleri de
yabancı ülkelerde kaldığı için hem İngilizce hem de İsveççeyi kusursuz
konuşup anlıyordu.
Böyle yerlerde lisan çok önemlidir. Ben İsveççe yi hiç
bilmem, sadece ‘Hur mor du’ yu bilirdim, ‘Nasılsın’ demekti. İngilizceyi çat pat
anlar ve konuşurdum. Bütün ülke koruma ve şoförleri İngilizceyi bilirler. Bir
çoğu İsveççeyi de bilirlerdi. İsveççe içinde dünyanın her dilinden bir kelime
olan öyle çok kaba bir lisandı.
Bu resepsiyonlarda biz Türklerin yanına diğer ülkelerin koruma veya şoförlerinden pek
az gelenler olurdu. Gelenlerin çoğu da sigara
isteyeceklerse yanımıza gelirlerdi. Hem zaten gelseler de Ermeni ve Yunan koruma ve
şoförleri bir lobi oluşturmuşlar o yanımıza gelenlere baskı uygular, engel olmak isterlerdi. Sadece Müslüman ülkelerin bir kısmı ve Asya Ülkeleri şoför ve korumaları yanımıza gelirler,
bizimle zaman geçirirler, en azından bizi sevdiklerini belli ederlerdi.
Büyükelçi Mehmet Baydur ve eşini Güney Amerika Ülkelerinden biri olan Brezilya Büyükelçiliğine resepsiyon için götürdük. Her zamanki gibi Büyükelçi
ve Hanımı içeri girdiler. Bizler; Ben, Ündal, Afkanlı şoför ve koruma ile birlikte dışarıda durmuş konuşurken, Koreli koruma ve şoför de yanımıza geldiler. Bizim tam ilerimizde de
Yunan koruma ve şoförü Avrupa ülkeleri ile büyük bir gurup oluşturmuşlar, gürültülü bir şekilde bir şeyler anlatıp gülüşüyorlardı.
Yanımızda ki
Koreli 55-60 yaşlarında ki şoför arkadaş, bizden ayrılıp arabasına doğru giderken, herkesin
gözü önünde Yunanlı koruma önünü kesti ve Koreli ye yüksek sesle İsveççe bir şeyler söyledi.
O toplulukta Koreli şoför de çok sinirlendi, elleri ve ayakları ile hareketler
yaparak, bağıra bağıra onlara karşı hakaret varı, o da bir şeyler söyledi. Arada
sırada da elleri ile gart vaziyeti alıyor, bir şeyler anlatıyordu. Hepimiz sakinleştirmek için yanına gittik. Ben neler olduğunu anlamadım fakat bizimle
ilgili olduğunu tahmin etmiştim. Çünkü bizim yanımızdan gidiyordu.
Çok
heyecanlı anlattığından dolayı bayağı önemli şeyler olduğunu da tahmin ediyordum. Diğer
koruma ve şoförler de araya girdiler Koreliyi teskin ettiler ve ortalık sakinleşti
fakat Koreli sakinleşene kadar bir 15 dakikadan fazla konferans verir gibi bağıra
bağıra bir şeyler anlatmıştı. Arabasının yanına gittikten sonra yine bizim yanımıza
geldi. Hala siniri geçmediğinden sigara filan verip kendisini teskin ettik.
Şoför arkadaş Ündal orada olup biteni az sonra bana tercüme etti. O
zaman anladım.
Koreli şoför orada ki kalabalığa ne anlatmış biliyor
musunuz? Yunanlı koruma yanımızdaki Kore'lilere "Onlar Türk tür. Siz
onlarla niçin konuşuyorsunuz? Onlar barbardır, yaramaz insanlardır. Onlarla konuşmayın!" demiş.
Kore'li şoför da onun için işte onlara karşı sinirli bir şekilde bağıra bağıra;
"Evet bunlar Türk tür. Biz de bunlarla onun için konuşuyoruz. Sizler
bunları tanımıyorsunuz. Yahut tanıyorsunuz da işinize gelmiyor, kabullenemiyorsunuz. Bizler de
tanımıyorduk, fakat Kore savaşında sizleri de, onları da, Amerikalıları da herkesi çok iyi
tanıdık. İyilikte oldukları gibi savaşta da herkesi kendilerine hayran
bıraktı Türkler. Kore deki savaşta bizzat şahit oldum. Ve Türkleri anladım. Onun
için seviyorum Türk Milletini. Kalabalık bir düşman sürüsüne karşı birlikte savaşırken
cephanemiz bitti. Sizler kaçtınız. Amerikalı, İngiliz kaçtılar. Bizler de kaçtık. Herkes kaçtı. Canlarımızı
kurtardık. Türkleri savaş meydanında kaderleriyle baş başa bırakıp onları
uzaktan seyrettik. Onlar kaçmayıp süngü taktılar. Cephanesiz savaştılar. Tüfekleri de kırıldı. Yan tarafa attılar, elleri ile gart aldılar ve düşman askerine 'gelin, gelin' diye
bağırıyorlardı. Sizler, bizler ve herkes savaş meydanından kaçtıktan sonra uzaktan onların bu yaptıklarını, seyrettik. Ondan sonra insanlığımdan utanıyorum ve işte onun
için Türkleri çok seviyorum." demiş.
Ondan sonra bazı ülke koruma ve şoförleri
yanımıza gelir gider bizlerle konuşurlardı. Sağ ol Kore li, bende Koreli leri
çok seviyorum.