SAYFALAR

11 Ocak 2012 Çarşamba

DELİYİ TESLİM ETTİK

1974 yılı Siyasi olaylar nedeniyle Sıkı Yönetim ilan edilmiş, askeriye yarı yarıya yönetime el koymuştu. Adana ve civarında Polis Teşkilatı Askeriyenin emrinde çalışıyor er den komutana kadar herkes kral gibi astığı astık, kestiği kestikti. Sıkı Yönetim Komutanı Jandarma Albay Osman Çitim Bey ve bazı komutanlar Adana da asayişi düzeltmeğe çalışıyorlardı. 

Halbuki solcular ve sağcılar bazı yerleri kurtarılmış bölgeler ilan etmiş, her akşam karşı taraftan bir adam öldürüyorlar. Bazen de karşı taraftan öldüremeyince kendi adamlarını öldürüp, karşı tarafların üzerine atıyorlardı. Adana öyle bir duruma gelmiş ki iki gurup birbirlerine tam düşman olmuşlardı. Hatta polisler bile bölünmüş, başta Vali olmak üzere ‘bunlar bizimkiler mi?’ diye gördükleri toplu yürüyenler için anons ediyorlardı.

Askeri inzibatlar ve kolluk kuvvetleri her tarafta vızır vızır dolaşıyor, bir ufak şüpheli insanları yakalayıp kendilerine göre sorgu yapıyorlar, durumlarını inceliyorlardı. Yakaladıkları adamları muhafaza edecek yerleri olmadığından, geçici olarak polis karakollarına teslim ediyor, sonra alıp sorgularını kendileri yapıyorlardı. 

Bir akşam üzeri Bağlar Karakoluna bir askeri cemse yaklaştı ve içinden inen inzibatlar yakaladıkları birkaç siyası suçluyu, geçici olarak muhafaza edilmesi için karakola getirip sonra geri almak üzere teslim ettiler. Bu olağandır. Nezarethanelerinde yer olmayınca geçici olarak zimmet karşılığı başka karakol nezarethanelerine suçlular misafir olarak bırakılır ve sonra geri alır sorguları yapılırdı. Her zaman olan gayet normal bir uygulama. Bu suçlular bir veya birkaç gece Karakolumuzda misafir olarak kalacaklar, askerler sonra gelip geri alacaklardı.

Akşam görev alan gurupta Karakol Nöbetçisi Tunceli li 
Abdulbaki isimli bir polis arkadaştı. Nezaret defterini imzalayıp görevi teslim aldıktan sonra kayıtlardan suçluları incelerken, inzibatların gündüz gurubuna teslim ettiği suçlulardan birinin Tunceli li hemşerisi olduğunu öğrenir. Şahsı nezarethaneden çıkartır ve yanına çağırarak kendisine birkaç soru sorduktan sonra bir de çay ısmarlar ve; "Haşa meynuzur seni yakalayanın neresine, senden terörist olmaz. Suçlu da olmaz. Biz hemşeriyiz. Serbestsin hadi git." der ve suçluyu salıverir. O öyle küfürlü konuşacağı zaman 'Haşa meynuzur' derdi her ne demekse. Delikanlı önce inanamaz. Gerisine ve sağa sola baka baka hızlı adımlarla giderken, diğer polis arkadaşlar Abdulbaki arkadaşı uyarsa da O dinlemez. İnzibatların geçici olarak teslim ettikleri, sonra geri alacak oldukları Zeki isimli suçluyu salıverir ve suçlu da çeker gider.

Ertesi sabah bizim gurup görevi devralırken, Karakol gurup nöbetçisi Mehmet Emin, suçlu noksan olunca nezaret defterini imzalayıp suçluları ve görevi teslim almadı. Abdulbaki görevi devir teslim etmeden öylece bırakıp istirahat için evine gitti. Karakol Amiri gelince konu haliyle kendisine intikal etti. Karakol Amiri Başkomiser Yavuz Bey şoför Bekçi Rıza'yı yollayıp Abdulbaki’yi evinden aldırdı. Baki Karakola gelince tabancasını alıp nezarette bekletirken bir taraftan da o salıverilen kişinin evine bakmak için birkaç polis gönderdi fakat verilen adreste hiç ev filan yok, tamamen boş tarla. Haliyle bırakılan adam da yok tabi. Hayalı bir adres verilmiş. Başkomiser Yavuz Bey Tunceli li polis Memuru Baki'yi bu adamı bulup, yakalayıp getirmesi için bir polisle birlikte tekrar yolladı. Adres asılsız ve şahıs bi mekan takımından çıkınca bulunabileceği yerlere bakıldıysa da şahıs yakalanamadı. Gidiş o gidiş, Zeki isimli bu adam sırra kadem bastı.

Artık Polis Baki’yi kimse kurtaramazdı. Hepimiz çok üzülüyorduk fakat elden gelecek bir şey yok, sonra kendi salıverdiği için, kendi düşen ağlamazdan başka bir şey de diyemiyorduk. Kendisi de sonradan suç işlediğini anlamış ağzını bıçak açmıyordu. 

Öğleden sonra hepimiz Karakolun önünde oturmuş akan kanalın suyu ile serinlenip lağ lağı ederken birden Karakol Amiri Yavuz Bey odasından Polis Memuru Poturge’li Mustafa'yı çağırdı. “Hemen git karşıda Pazar yerinde ki Deli Hasan’ı al gel.” Dedi. Karakolun karşısında pazar kurulmuş herkes alış veriş ediyorlardı. Deli Hasan hep pazar yerlerine ve duraklara takılır, verilen bağışlarla geçinen kimsesiz bi mekan takımından birazda garibanın biriydi. Herkes Deli Hasan'a takılır acı verirler, o da her tarafı dümdüz eder söver, millet yine takılmağa devam ederler sonrada para verirlerdi. Polisler de o Hasan’a çok takılırlar onun için polisleri de pek sevmez saymaz hatta küfür bile ederdi, Deli Hasan. 

Mustafa Deli Hasan’ı o kendisine söverken ve direnip gelmek istemezken çeke çeke Karakola getirdi. Hatta getiremedi, yarı yola kadar gidip bizlerde getirmek için yardımda bulunduk. 

Ben önce Deli Hasan birini vurdu yaraladı da Başkomiser oturduğu yerden gördü, onun için getirtiyor, öyle sanmıştım. Deli Hasan odasında bizim Başkomiseri de dövecekti. Sınırından ağzından köpükler dökülüyordu. Önce onu nezarete attık. Bir iki saat sonra Başkomiser odasına aldı. Deli Hasan'a "Ben Başkomiserim bu karakolun amiriyim. Seni de kendime yardımcı yaptım. Sen bana teşekkür edecekken sövüyorsun. Halbuki seninle birlikte çok önemli operasyonlar yapacaktık. Sana gizli görev veriyorum. Sakın gizli görevli olduğunu unutma. Bu konuştuklarımız da aramızda kalsın, kimseye söyleme!" diyordu ve Hasan'ı ayak ayak üstüne oturtup çay ısmarlıyordu. Arada kızıp bizlere de bağırıyor ve ona göz dağı verip korkutmağı da ihmal etmiyordu. 

İki saat kadar sonra da gizli görev belli oldu. Baki’nın bıraktığı adamın ismini söyleyip “Sen Zeki sin. Senin adın Hasan değil Zeki. Söyle bakiyim. Şimden sonra sana kim sorarsa adın Zeki.” Diyordu. Bir dakikanın içinde koca Deli Hasan Zeki oldu çıktı. Yanı Polis Abdulbaki'nin bıraktığı suçlu oldu. 

Deli Hasan o gece bizim Karakolda nezarette yattı. Sabaha kadar nerelidir nedir hepsini öğrendi. Üstelik gizli görev ya hiç kimseye başka bilgi vermeyeceğini de kabul etti. Ertesi gün sabahı Başkomiser karşısına alıp “Nedir senin adın?” diye bağırınca önce “Ha..Ha.. yok başkomiserim Ze.. Zeki” deyip artık istenen kılıfa girdi. Başkomiser karakolun karşısında ki pazar yerinde pencereden görmüş olacak ki birden aklına düştü ve bu deliyi suçlu Zeki'nin yerine koymak için çağırtmıştı. Cebine de 100.00tl para koydu. 

Deli Hasan artık askerlerin teslim ettiği, Bizim Polis Abdulbaki nin serbest bıraktığı, suçlunun adını soyadını iyice ezberledi. Hele 100 tl yi de görünce Hasan iyice coştu ve “Vur de vurayım, kır de kırayım, AAAmirim.” Diyordu. "Yok. Vurmak kırmak yok. Sen sadece asıl kimliğini kimseye söyleme, ismin de Zeki olsun yeter." dedi Başkomiser.

Askerler gelene kadar Hasan'ı karakolda beklettik. İki gün sonra misafir bıraktıkları suçlularını almağa gelen inzibatlara diğer suçluların yanında Baki’nin salıverdiği suçlu Zeki'nin yerine bu Deli Hasan 'Zeki' diye teslim edildi. Suçlu sayısı tutuyor fakat suçlulardan biri onların teslim ettiği adam değil. Sahte suçlu. Askerler bastı imzayı, teslim ettikleri suçlularını alıp gittiler. Bir tanesi sadece esas suçlunun adını soyadını ezberlemiş, mahallenin delisi o kadar.

Daha inzibatlarla Hasan arasında neler olduğunu bilmiyoruz. Dört beş gün kadar sonra deli Hasan Karakola geldi. Askerler serbest bırakmışlar. Burnu havada bize hiç muhatap bile olmuyor. Kapının önünden Karakol Amirine seslendi; "Bababaşşşkomiserim, Yavuz Baba, ben geldim. Başka yapılacak bir görev yok mu? Yolsuz kaldım da." diyordu. 

Başkomiser de "Sen kayıp olma, görev olursa ben seni arar bulurum" dedi. Ve bu garibana 50,00tl daha verip yolladı. Bizlerde kendi aramızda toplar ara sıra koltuk çıkardık Enyu, Enyu Deli Hasan'a. Her parası bitince gelir karakolda avantasını alır giderdi. Dışarı çıkınca da “Ohh sizin paranızı yemek çok tatlı oluyor.” Der gıcık verir ve kaçardı. Polis Memuru Baki'ye resmi bir işlem yapılmadı fakat Başkomiser resen iyi bir ceza verip meslek hayatını kurtardı.

Sonraları ben Cinayet Masasında iken bir gece, "Kendine polis süsü vererek Baraj yolunda bir kahvede şahısları dövüp gasp etmek isteyen bir şahıs olduğunu bildirmeleri üzerine olay yerine gittik. Bizden önce Asayiş Ekipleri gitmişler ve şahsı yakalamışlar, baktım bu Deli Hasan. 

Durumun ciddi olduğunu anlamış mı bilmem, beni görünce tanımadı, ben kendisini ismi ile çağırınca, o da bana yanaştı ve; "Ağabey, bu polisler beni dövüyorlar, ellerinden kurtar, ne olur?" diye bağırarak ağladı ve ayaklarıma sarıldı. Hasan'ı ekiplerden teslim aldık. 

Durumunu arkadaşlara anlattım ve biraz gittikten sonra çorba içirip cebine de bir kaç kuruş koyduktan sonra serbest bıraktık. Adamlar takılınca onlara küfür edip dövmüş. Onlarda Deli Hasan'a çamur atmışlardı. Öyle zorla para almak adeti hiç yoktu. İsterdi verirsen alır önce teşekkür eder, sonra söver giderdi. Not: Resim internetten temsilidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder